04 Mayıs 2008

Pippa Bacca



Giuseppina Pasqualino di Marineo. ya da bilinen adıyla Pippa Bacca.
Kendince bir yolculuğa çıkmış, barış gönüllüsü olmak için yollara düşmüştü, düştüğü yerden kalkamadı ne yazık ki.
Hayvanın biri tarafından tecavüze uğradı ve düştüğü yerden kalkamadı bir daha.
Savaşın yüzyıllarca eksik olmadığı bir coğrafyaya, üstünde beyaz gelinlikle otostopla yolculuk yapacaktı.Asya kıtasına adım atar atmaz caninin biri tarafından canına kast edildi.
Bilmiyordu ki bu bölgede nice genç kız töre için can verdi.
Ahlaksızlığını örnek aldığımız batıdan yola çıkmıştı, bu ahlaklı!!! topraklarda can verdi.
Kim ahlaklı kim ahlaksız şimdi.
Gelinliği ile çıktığı yolda, o beyaz elbiseye bulaşan her leke, kir geçtiği her ülkede yaşanan şiddeti savaşı simgeleyecekti.Olmadı.
Malesef onun korkmadığı ve hiçbirimizin göze alamayacağı şey başına geldi. ölümüyle insanlara güvenebilme umutlarımızı bir başka bahara bıraktı.
Keşke zamanı geri alıp bütün yanlışları,kötülükleri,çirkinlikleri düzeltmek mümkün olabilseydi.
Keşke...
Ruhun şad olsun Pippa Bacca.

04 Eylül 2007

Bir Delinin İtiraf Defteri

Günlük hayatın içinde koşturup giderken yaşamın nasıl geçip gittiğini anlamıyorum. Evimden ayrılalı tam altı ay oldu. Tüm sevdiklerimi, işimi kısaca bana ait herşeyi geride bırakıp buralara geldik. Daha önce de söylemiştim; insan elindekinin değerini yitirince anlıyor.



Öğrenciyken bu okul da biter mi muhabbetlerini sanki dün yapıyorduk bahçede arkadaşlarımla çay sigara eşliğinde laflarken. Bir de baktım 5 sene bitmiş, koca adamlar olmuşuz. Daha dün kardeşimle evin koridorunda top oynuyorduk sanki. Sanki dedem hala hayatta. Babam üniformasını, kardeşimle ben takımlarımızı, annem canım annem de saçlarını yaptırmış en güzel kıyafetlerini giymiş de salonun duvarında asılı olan aile fotoğrafımızı sanki bu akşam çektirmişiz gibi. Kim ne derse desin zaman su gibi akıyor insanın avuçlarından. Ne tutacak bir kap var o suyu ne de durduracak bir set. Düşünmeden aksın gitsin istiyoruz, bilmiyoruz ki azrail bizi sinsice bekliyor sırıtarak.



Doğru her canlı mutlaka ölümü tadacak zamanı gelince. Önemli olan dün ağladıklarımıza bugün gülebilmek. Yaşanan her anın tadını çıkarmak. Sonradan pişman olacaklarını baştan yapmamak. Her insan gibi benim de pişmanlıklarım var. İçime attığım pişmanlıklar. Pişmanım, bugüne kadar aileme sizleri çok seviyorum cümlesini onlara fazla sarfetmediğim için. Pişmanım anneanneme daha fazla zaman ayırmadığım için.
Sadece pişmanım

23 Ağustos 2007

MEŞE ODUNU İLE KARAKTER KAZANDIRMA



Heykeltraş mermere nasıl şekil verir de koca mermerden bir heykel yaparsa meşe odunuyla da bir insana fevkalade karakter verilebilir. Bu işe canı gönülden yürek vermek bu sanatın olmazsa olmazıdır. Atalarımız boşuna mı demiş " Dayak cennetten çıkmadır" diye. Eğer bir ademoğlu laftan, sözden, nasihatten anlamazsa geriye yapılacak pek fazla bir seçenek kalmaz bu işlemden başka. Okumak cehaleti alır eşeklik baki kalır sözü boşa söylenmemiştir.

Bu sanatı icra edecek kişide olması gereken özellikler; öncelikle kondisyon sahibi bir bünyeye ve soba borusu gibi kollar, meşe odununu en estetik şekilde kullanabilecek esnek bilekler ve en son ve en önemli koşul olarak en az üç gün suda bekletilerek peklik kazandırılmış budaklı bir meşe odununa sahip olmaktır.

Karakter kazandırılacak kişinin aynı zamanda zeka noksanı olması tercih sebebidir. Zira bu şekilde beyne giden damarlarda açılarak beyne kan gitmesi sağlanacak, kişi (karakter noksanı zat) için kazanç iki misli olacaktır.

Meşe odunu ile ilk hamle bele doğru yapılmalı buradan etkili bir sonuç alınamazsa daha yukarıdaki bölgelere, tatbikin şiddeti ve dozu arttırılarak çıkılmalıdır.

Sizleri bilmem ama benim bazı insanlara bu sanatı tüm incelikleri ile uygulayasım geliyor. Hatta bu konu ile ilgili malzeme olarak kullanacağım insanların da bir listesini yapıyorum. İçimde adeta bir Yüzbaşı Hamdi var ve onu her an açığa çıkarmak istiyorum. Doğuş, Keremcem, Hülya, Gülben, tüm palyaçolar, Kemal Unakıtan, işyerimden Talat, tüm özentiler ve şu Braun Silk Epil reklamındaki çemçük ağızlı oğlan ilk olarak aklıma gelen isimler. Sizin de aklınızdan geçen isimler varsa yollayın bana kara listeme ekliyeyim hemen. Bekliyorum efendim.

14 Haziran 2007

Babayla Rakı İçmek

Hayatın belki de bir erkek evlada yaşattırabileceği en mükemmel şeylerden biridir belki de evladın babasıyla rakı içmesi. Önce sofra kurulur. Acılı ezme, haydari, humus, ezine peyniri, kavun, buz, rakı bardakları ve mevsimine göre levrek, çipura, mercan veya lağos konur sofraya. Buz ve rakı da geldi mi ritüel hazırdır başlamaya.
Balık yenirken bir veya iki kadeh atılır. Muhabbet daha bir güzel olmaya başlamıştır artık. Karşınızdaki insan evrenin en bilge adamıdır. Bir ton şey görmüş geçirmiş olan o adamın her cümlesinden bir şeyler kaparsınız. Rakı kadehi her kalktığında havaya babanızdan daha aşağıda tutmak gerekir kadehi. Mezenin tadı, verilen tatlı hayat derslerine karışır. Muhabbetin sonuna doğru babanızın yüzüne bakarsınız.Kafanıza dank eder resmen. Bir gün elbet gidecektir o, beyaz saçlı, gülümsemesi insana güven ve sevgi veren o en sadık, en iyi yol göstericiniz, her şeyi size öğreten harika adam gidecektir bir gün. İçiniz burulur. Gözleriniz dolar belli etmezsiniz. Tam "Allahım nasıl olur ya" diye düşünürken duyduğunuz sesle kendinize gelir, o aptallaşma sürecinden kurtulursunuz.
" Hadi aslan oğlum şerefe. "
Ve sizden cevap gecikmez tabi.
-Sağlığına babacığım.
Not: Bir erkek evlat (hem de Büyük erkek evlat) olarak babamla hiç rakı içemedim. Kalp hastası olduğu için de içemeyeceğim. Bu içimde uhde olarak kalacak. Ama babamı çok seviyorum.Babalar günün kutlu olsun canım babam. İçtiğim her kadeh senin sağlığın için.

06 Haziran 2007

Bir Başkadır Benim Memleketim

Ayrılık ne onulmaz yaraymış şimdi anladım. Öyle alıp başını gitmeler sadece filmlerde kolaymış. Yol hikayeleri göründüğü kadar eğlenceli, macera dolu değilmiş onu öğrendim. Tüm sevdiklerini ve hayatını memlekette bırakıp uzaklara gitmek hiç kolay değilmiş. Türküler daha bir derinmiş uzaklarda.
Oğlum yaşanmaz bu ülkede, bir fırsatını bulursam kaçarım demenin yalan olduğunu farkediyorsun. Zaten elindekinin kıymetini yitirince anlarmış insan. Önemli olan zamanında kıymetini bilmekmiş sahip olduklarının. Geride bıraktıklarını, bıraktığın gibi bulamama ihtimalinin yüreğini mengene gibi sıkması da cabası. Güçlü olman lazım. Yıllarca kahramanlık hikayeleriyle, şövalye gibi yetiştirildikten sonra güçsüz olman da beklenemez zaten. İnsanın memleketi gibisi yok. Şu anda İzmir'de sahil kıyısında bir kahvaltı veya Ankara'da Northshields'da arkadaşlarımla bir gece için şeytana ruhumu satabilir, olmadı uygun fiyata kiraya da verebilirim. Ülkemizin kıymetini bilin.Gidin oyunuzu da kullanın.Hasta etmeyin adamı.
:))

15 Şubat 2007

MOLA

Bir süreliğine yazılarıma mola vermiş bulunuyorum. Yoğun bir çalışma temposu içindeyim. Tez zamanda görüşmek dileğiyle...

26 Ocak 2007

HÜCUUUM


Bugün athena'nın Fenerbahçe'nin 100ncü yılı için yazdığı Hücum Marşını dinledim ve pek beğendim.
P.S. : Fotoğraf şahsım tarafından çekilmiştir (2003)

23 Ocak 2007

Unutulmaya Yüz tutmuş Değerler

80 kuşağının çok iyi hatırlayacağına emin olduğum bazı unutulmaya yüz tutan şeyler var. Zamanında bunları ya kullandık ya izledik veya yaptık. Misal bir Ersen ve Dadaşlar. Tek kanallı televizyon döneminin hatıralarından birini oluştururlardı, 'aman tertip can tertip, hasrete katlan tertip' der dururlardı sonra yavaş yavaş belleklerimizden olmasa da müzikten silinip gittiler grup olarak. Şu anda nerdedirler, ne yaparlar bir bilen varsa bana haber versin.

Yine tek kanallı dönemin unutulmazları arasında, kavanozların kapağına pötikareli kumaştan kapak yapan, kaçan iki kadın çorabının kaçmayan taraflarını birleştirip, yeni bir çorap yapan ve aile ekonomisine kakıda bulunan bir teyze vardı. Hatırlayanlar vardır sanırım.

Doğru Ahmet ve Bay Yanlış, Bir kalem, bir pergel bir de çikolata alacağım diyen çocuk, bunların hepsi nostalji oldu.

Bir de TRT'nin sigara karşıtı bir çizgi filmi vardı. Sen sen ol sakın içme sigaraya özenme diye. Eğer bugün fosur fosur tüttürüyorsam müsebbibi bu salak çizgi film aranjmanıdır.

Deri bileklikler yerini NIKE'ın çıkardığı plastik bilekliklere bıraktı. Deri bileklik takan delikanlılar nerde, şu plastik zımbırtıyı takan totoşlar nerde. Hey gidi günler...

Sahiden bir de Rüya Ersavcı vardı ne oldu acaba.

14 Ocak 2007

BEN, ŞAHSEN, BİZZAT, KENDİM

Ben;

+ Sallama çay içmem, içeni sevmem, seveni de şekil olsun diye at tokatlar gibi tokatlarım.
+ İçtiğim çayın haddi hesabı yoktur.
+ Coca Cola'dan başka kola içmem. Lakin buz olmayacak.
+ Yüksekten korkarım. Lakin işim hep yükseklerde geçiyor.
+ Hayatta cin içmem.
+ İki tekerleği olan bir araca beni bindirecek güç daha anasından doğmadı henüz.
+ Futbol izlemeye bayılırım.
+ Gol yerim, sörf de yerim.
+ Keremcem'i yolda görsem ağzını burnunu eline veririm.
+ Agresif bir yapım var ve şiddet yanlısıyım.
+ Kılıç kalemden üstündür bence.
+ İçinde çilek olan herşeyi bana kakalayabilirsiniz. Bence dünyanın en güzel meyvesi çilektir.
+ 4 sene Bulgarca dersi aldım ama Bulgarca adımı bile söyleyemem.
+ İradeli bir adam değilim.
+ Her bulduğumu arşivlerim.
+ İmzamı herkes çok beğenir.
+ Dolma kalem ve saat hastasıyım. Biri bana doğumgünümde bir dolmakalem hediye etse havaya uçarım.
+ Teyzemi çok severim ama Şevki Teyze gibi teyzelerden tırsarım.
+ İstediğim zaman çenemi çıkartabilirim.
+ En sevdiğim insan ve en iyi arkadaşım kardeşimdir. Ona yamuk yapanın kıçından şırıngayla değil kovayla kan alırım. Var mı lan bu dünyada erkek kardeş gibisi.
+ Duygularımı belli etmekten kaçınırım.
+ Her daim yorgunumdur. Tekerlekli bir aracı kullanmıyorsam kesin uyurum.
+ Arkadaşlarımın yanında ağzım bozuktur.
+ Palyaçoları sevmem. Yolda tanıtım için önünüzü kesen palyaçolardan birini döven bir adam görürseniz bilin ki o adam benim.

Taziye

Nacizane okurum Tırt Fahrettin kendi blogunu şu an itibarı ile kapatmış bulunuyor. Kendilerini ve yazılarını özleyeceğiz.